(Bu yazı Kasım 2021 tarihinde www.kayipdunya.com’da yayımlanmıştır ve Kayıp Dünya ekibinin izni ile d12Macera sitesinde arşivlenmiştir.)
Bu yazı Karanlığın Dünyası (World of Darkness) isimli rol yapma oyununda Eskimolardan ve Kuzey Kutup kuşağında yaşayan doğaüstü varlıklardan esinlenilerek yaratılmış karakterler hakkındadır. Yazıda, dünya tarihinde Kuzey Kutbunun keşfi ile Eskimolar hakkında genel bilgiler veriliyor olsa da asıl konusu fantastik/kurgu üzerinedir. Oyun serisinin olay örgüsüne aşina olanların okuması önerilir. Bazı terimler için yakın anlamlarını içeren Türkçe kelimeler kullanılmış, bazı kelimeler orijinal haliyle bırakılmıştır.
KUZEY KUTUP DAİRESİNİN KISA KEŞİF TARİHİ
Keşfinden önce Kuzey Buz Denizi’nin[1] altmışıncı paralelinden ötesi hakkında çok az şey biliniyordu. Hatta Rus çarlarının topraklarının sınırlarını hakkında tam bilgileri bulunmadığı atasözlerine bile yansımıştır[2]. Çünkü yılın büyük bölümünde buzullar hem kara hem de deniz yollarını kapatıyor, dondurucu soğuk ve fırtınalar kutup dairesinin topoğrafik haritasının çıkarılmasına olanak vermiyordu. Kuzey Buz Denizi’nin geçit verdiği limanlar batıda sadece Murmansk, doğudaysa Vladivostok’du (küresel iklim değişikliğinin etkileri bu durumu değiştirmektedir). Yakın geçmişe kadar altı aydan daha uzun bir süre tamamen buzlar altında kalan yaklaşık 5.630 kilometrelik bölge, bu zamanlarda nükleer buz kıran gemilerine kısmen geçit vermekteydi.
Kuzey Kutbunu keşfetme girişimleri, Hindistan ve Çin’in zenginliklerine ulaşabilmek amacıyla alternatif rotaların arayışıyla başlar. Rusya ve Sibirya’yı kat ederek veya Kanada’nın kuzeyini takip ederek güneydoğu Asya’nın zenginliklerine doğru bir güzergâh aranmaktadır. Baltık ülkelerinin de deniz ticaret yollarındaki hâkimiyet mücadelesine dâhil olmasıyla bu çekişme şiddetini arttırır. Kuzey Denizi ve ötesine doğru ilk organize keşif girişimlerinin öncüsüyse 1533’te İngiliz Sör Hugh Willoughby ve Richard Chancellor’un yolculuklarıdır. Norveç’e doğru yelken açan gemilerden Willoughby’nin gemileri, Murmansk’ın 250 km. doğusunda buzlar arasında sıkışır. Tüm mürettebatı donarak hayatını kaybetmiştir. Chancellor, Barents Denizinde[3] fırtınaya yakalansa da Arhangelsk[4] limanına varmayı başarmıştır. İngilizler, 1556’da ikinci bir teşebbüste bulunsalar da Novaya Zemlya’nın[5] ötesine geçemezler. Dönemin diğer bir denizci ülkesi olan Hollanda, 1550-1597 arasındaki keşiflerinde daha ileri gidebilmiştir. Kurdukları filoların en önemli özelliği; gemilerinin kraliyet ailelerince değil tamamen tüccar loncaları tarafından finanse edilmesidir. Bunlar arasında Willem Barents’in gemisi, eğer mürettebatı isyan etmeseydi o zamana kadar aşılamamış yetmiş yedinci paralelin de ötesine geçebilecekti. Barents pes etmedi ve Asya baharatlarıyla takas edilmek üzere ticari mal taşıyan yedi gemilik bir filoyla yeniden yola çıktı. Fakat buzulları aşamadı. Hasar alan gemilerin gövdelerinden karada inşa edilmiş tahta kulübelerde bir sene geçirdikten sonra Barents ve mürettebatından hayatta kalanlar güç bela memleketlerine geri dönebilmiştir. 274 yıl sonra Norveçli bir balıkçı, Novaya Zemlya’nın doğusunda Barents’in kulübesini bulur. Bozulmamış haldeki kulübede bir boynuzun içinden Barents’in çizimleri çıkar. Bu resimler, kuzeyin keşif tarihi için paha biçilmez niteliktedir.
Rus Çarı Petro’nun Amerika ve Asya kıtaları arasındaki mesafeyi ölçmek için görevlendirdiği Danimarkalı denizci Vitus Jonassen Bering, kara yoluyla Kamçatka’ya varıp oradan gemiyle güneye doğru yelken açtı ama zorlu iklim şartlarından dolayı geri dönmek zorunda kaldı. 1741 senesindeki bir sonraki denemesinde iki gemiyle tekrar keşfe çıktı. Bu seferde kendi gemisi St. Peter yolunu kaybetmiştir ama diğer gemi St. Paul, Alaska’nın güney kıyılarına ulaşmayı başarır. Böylece Amerika ile Asya’nın iki ayrı kıta olduğu ispatlanmıştır. Bering ve mürettebatının çoğu dönüş yolunda iskorbütten hayatını kaybetmiştir. Buzlar, endüstri devrimine kadar kâşiflere direnmeyi başarmıştır.
19.yüzyılın sonuna gelindiğinde Kuzey Kutup Kuşağının keşifleri, zamanın Avusturalya kıtasının neredeyse iki katı büyüklüğündeki Antarktika’nın fethi yarışında geri planda kalmıştır. Fakat Güney Kutbunun keşif maratonu, kâşiflerin ünlerini arttırdığı ölçünün çok altında onlara para kazandırıyordu. Birinci Dünya Savaşı’nın ardından Kuzey Kutbu ve kutup dairesinin jeopolitik önemi, Güney kutbuna göre yine önemli hale gelmeye başlamıştı. Norveçli Roald Amundsen[6] 1924 de uçak ile kuzey Kutbu üzerinden uçarak Alaska yönünde keşfedilmemiş bir kara parçası olup olmadığını bulmayı planlıyordu. Maddi ve teknik yetersizliklerden dolayı ilk denemesinde başarılı olamadı. Amerikalı milyoner Lincoln Ellsworth’dan destek alarak 1925 yılında yeni donanımlı bir uçakla yeniden havalandır. Başarısızlıkla sonuçlanan bu seferin de ardından 1926 da aynı ikili zeplin kullanmaya karar verir ve Bering boğazının en dar noktasına ulaşırlar. Alaska ile Kuzey kutbu arasında başka kara parçası olmadığını kanıtlamışlardır. En sonunda 9 Mayıs 1926’da ABD Deniz Kuvvetleri Pilotları Richard Byrd ve Floyd Bennet Kuzey Kutbuna uçup geri dönmeyi başarır. Zamanla Kuzeyin keşif hattı; Sibirya’dan Alaska’ya kadar muazzam bir alana yayılacaktır. Endüstriyel balıkçılık ve madencilik faaliyetlerinden servet edinme hayalleri, uzun süren dondurucu soğuğa ve karanlığa rağmen buralara yerleşen kolonilerin içlerini ısıtacaktır. Ancak diğer taraftan emperyalist açlığın Arktik coğrafyaya yayılması, neredeyse 12.000 yıldır burada yaşayan İnuit (Sibirya ve Kuzey Amerika), Yupik (Alaska), Inupiat (Alaska) ve Sami (İsveç ve Norveç) halklarını (etimolojik bakımdan hepsine Eskimo denilmektedir) derinden etkileyecektir ve Eskimo toplumunu yok olmanın eşiğine getirecektir.
KUTUP RÜZGÂRININ VE TUNDRANIN İNSANLARI – ESKİMO
Eskimo halkı, son buzul çağında Sibirya üzerinden gelerek Alaska, Kanada ve Grönland’a yerleşmiş, Eskimo-Aleut dillerini konuşan[7], tundra iklimi ile kutup iklimi arasındaki bölgelerde yaşayan, avcı ve toplayıcı halktır. Eskimo kelimesinin en kabul gören anlamı; Innu dilinde “kar ayakkabısı bağlayan ya da ören kimse”dir. Hemen hemen bütün Eskimo toplulukları, bağlı bulundukları ülkelerin hükümetlerinin inanç ve kültürel değişim baskılarına maruz kalmıştır. Göçebelikten yerleşik hayata geçirilmeleri, deniz ve kara avcılığına dayalı geleneksel av koşullarının değiştirilmesi hayatlarını tamamen altüst edilmiştir. Şamanizm ağırlıklı inançları, misyonerlerce terk edilmeye zorlanmıştır. Asimilasyon çabaları, kimliklerini oluşturan el sanatları (çoğunlukla kemik ve deri üzerine) ve sözlü geleneğe dayalı kültürel geçmişleri üzerinde büyük erozyon yaratmıştır. İkinci dünya savaşı sonrası şiddetini artıran bu baskılar, 1970’lerin sonuna kadar devam etmiştir. Öz kimlikleri peşinde olan genç kuşağın daha iyi organize olabilmesiyle 1977’de toplanan Eskimo Kutup Çevresi Konferansı (Inuit Circumpolar Conference, ICC) sonrası seslerini duyurabilmişlerdir. Fakat Eskimoların geleceği belirsizdir. İklim değişikliği, çok kısıtlı mülkiyet hakları, sadece zayıf turizm ve kıyı balıkçığı üzerine kurulu küçük kooperatif benzeri oluşumlar dışında gelirleri bulunmaması, kendilerine sağlanan desteklere ve yardımlara bağımlı olmaları bu belirsizliğin sebepleridir.
*Eskimo kültürü ve iklim değişikliği hakkında bilgi için:
KARANLIĞIN DÜNYASINDA KUZEY IŞIKLARI
Karanlığın Dünyası rol yapma oyununda Kuzey Kutbu, çetin iklim koşullarıyla, dondurucu karanlık gecelerle ve karmaşık kişilikli ruhlarla çevrilidir. Eskimolar için donmuş diyardaki öncelik en basit gereçler ile eldeki kaynakları etkin kullanıp hayatta kalabilmektir. Bembeyaz hiçliğin ortasında görünüşte ilkel gibi bir izlenim bıraksa da aslında harika birer tasarım ürünü olan baltalarına, oltalarına, zıpkınlarına, bıçaklarına ve nesilden nesle devrolan giysilerine güvenmek zorundadırlar. Bu zorlu şartlarda, mülk ve para gibi şeylerin onlar için bir anlamı yoktur. Soğuk, karanlık gecelerde atalarına ve ruhlara dair anlattıkları hikâyeler en değerli varlıklarıdır. Bu kadar sadeliğin içinde iglu ve kayak gibi mükemmel kullanışlı yapı ve gereçler imal edebilmeleri, modern toplumun saplandığı dijital saçmalıklar yerine hayata ve doğaya odaklı yaşamanın en güzel örneğidir. Kolonicilerin beraberlerinde getirdikleri ateşli silahlar ve hastalıklar hem basit ama etkili yaşam tarzlarını hem de ruhlar dünyasıyla olan iletişimlerini derinden yaralamıştır. Öykülerini iki şekilde sınıflandırırlar; toplumsal tarihlerini barındıran tipatshimuna (geçmişin öyküleri) ile mit ve efsanelerin anlatıldığı atanukana.
Karanlığın Dünyasında Eskimo sihri (Manitushiun) üç şekildedir;
- Şamanların (Kamantushit), büyük ruhlarla (Mishtapeu) irtibata geçmesi,
- Avcıların Hayvan Efendilerine (büyük hayvan ruhları) hürmet gösterip hem avlanmak hem de korunmak için özel av ritüellerine başvurmaları,
- Tılsım, muska yapmak.
Büyü (hedge-magic) ya da gerçek sihir (magick) gibi bir ayrımları yoktur. Hepsinin uygulamaları birbirine karışmıştır. Sihrin özüne erişebilenler;
- Ruhlar için Spirit,
- Zihinlerini açık tutmak için Mind,
- Dondurucu soğuğa ve güneşin kör edici parlaklığına karşı Forces,
- Zıpkınları ile bıçaklarını dayanıklı kılmak için Matter kürelerinin kendi inanışlarına göre uyarlanmış varyasyonlarını kullanırlar.
Eskimoların donmuş ülkesi sayısız ruhla çevrilidir. Mishtapeu, insan algısının ötesinde ve bu dünyaya ait olmayan, kimi zaman iyi kimi zaman kötü karakterli varlıklardır. Eğer şaman yeterli bilgi ve deneyime sahip değilse, kılavuzluğunu ve korumasını talep ettiği ruhu gücendirirse bunun sonuçları ölümcül olmaktadır.
Avlanmak belirli kural ve özel sihir uygulamaları içeren hazırlıklara göre yapılmalıdır. Avcının hazırlığı; yıldızları, gökyüzünün rengini ve hayvanların davranışlarını yorumlayarak uygun zamanda gerçekleştirilmesi gereken bir faaliyettir. Avdan elde edilen her şey toplumun ihtiyacı için kullanılmalı ve israf edilmemelidir. Çünkü hayvan ruhu (Animal Master-Hayvan Efendisi), Eskimo ailesinin devamlılığı için kendisini av olarak feda etmiştir.
Umbra (Tshistashkamuku); tundranın ötesinde, buzulların kalbindedir. Bazen çok uzaklara seyahat edenler bu diyara fark etmeden geçiş yapabilir. Tshistashkamuku, mishtapeu yurdudur ve bilgisizce gezinmek çok tehlikelidir. Kimilerine göre ruhlar, kurbanlarının aklını karıştırmak ve kendi tuzaklarına düşürebilmek için Kuzey Işıklarını (Aurora Borealis) kullanır. Bu yüzden tundrada ve buzda yürüyenler sessiz olmalıdır. Ruhların dikkatini üzerlerine çekmemelidir. Yolculuklarında hem yıldızlar hem de inuksuk[8] yapıları onlara kılavuzluk edecektir.
Eski öykülerde çaresizlikten yamyamlık yapan ama insan etiyle beslendikçe de ruhen ve bedenen deforme olup aç canavarlara dönüşen Atshen isimli yaratıklardan bahsedilir. Hıristiyan misyonerlerin gelişi sonrası ortadan kaybolan bu canavarlardan hala tundraların en ücra yerlerinde rastlanılabileceği söylenir. Ayrıca bir kamp kurulduğunda ve iglu inşa edildiğinde kamplara dadanan aç iblis Kajutaijuk’a karşı tetikte olmak gerekir.
Mistik Gelenekler içinde Innu sihrini ve felsefesini kavramak en çok Dreamspeaker üyeleri için rahat olacaktır. Kutup kuşağının keşfedilmesiyle Teknokrasi de donmuş diyara adımını atmıştır. Teknokrasinin Eskimo toplulukları üzerindeki kültürel değişim politikalarıysa doğaüstü olanın unutturulmasına yöneliktir. Bu çabaların arkasında, petrol başta olmak üzere yoğun madencilik faaliyetleriyle Pentex de kendisini maskelemeyi başarır.
Tıpkı Amerikan yerlileri ve Aborjinler gibi Eskimoların da Impergium[9] dan pek etkilenmedikleri düşünülebilir. Bu sebeple Crinos formundaki bir kurt adamla karşılaşınca içgüdüsel olarak yaşanan deliriumdan etkilenmeyeceklerdir. Zaten Uktena ve Wendigo kabileleri (ve bir zamanlar var olan Croatan) yerli halkların hamiliğini üstlenmiştir.
[1]:Arktik Okyanus: Asya, Avrupa, Amerika’nın kuzeyini kaplayan yaklaşık on dört milyon kilometre karelik bir alandır.
[2]:Bir atasözü:”Rusya büyüktür Çar uzaktır.”
[3]:Arktik Okyanus’un Norveç ve Rusya arasında kalan kısmıdır.
[4]:Rusya’nın Kuzey batısında bir liman şehri.
[5]:Rusya’nın kuzeyinde, Barents Denizinin sınırında kalan ada.
[6]:Güney Kutbuna ulaşan ilk kâşif;
[7]:Anadilleri Eskimo – Aleut dilleri ailesine giren Sibirya kökenli avcı ve toplayıcı Şamanist halklar.
[8]:Rota belirlemek için taştan yapılmış işaret, baba/taş yığınıdır.
[9]:İnsan popülasyonunu kontrol altında tutmak için kurt adamların 3000 sene boyunca yürüttüğü, zamanla kıyım ve katliama dönüşen nüfus politikasıdır. Bu dönemin izleri, atalarımızdan günümüze kadar tüm insanlığın zihninin derinliklerinde yer edinmiştir. İstisnalar hariç, normal bir insanın Crinos formunda bir Garou ile karşılaşması sonucu korkudan donup kalması, ardından delirmesi ve geçici hafıza kaybı yaşaması durumu olarak adlandırılan delirium, bu olayın genlerimizde bıraktığı mirastır. Amerikan yerlileri ve Aborjin gibi toplumlar bu olayla az karşılaştıkları için çoğunlukla delirium yaşamazlar.
Dış Kaynak Görsel:
Frederic Edwin Church Guy Davis