Bağlantısızlar İttifakı #4: Taftani

170

(Bu yazı dizisi 12.06.2020 – 15.07.2020 tarihleri arasında www.kayipdunya.com’da  yayımlanmıştır ve Kayıp Dünya ekibinin izni ile d12Macera sitesinde arşivlenmiştir.)

BİNBİR GECENİN KISA SİHİR TARİHİ

Gerçekliğin dokumasında mucizelerin ilmeklerini bağlayan Taftâni’nin hikayesi antik Babil’de başlar. Mezopotamya’nın zengin medeniyetlerinde seçkinler sınıfının üyeleri olarak yer alırlar. Doğaüstü güçlerle çevrili kendi masalsı krallıklarını kurarlar. Fakat M.Ö.945’e gelindiğinde Arabistan yarımadası, cinlerin istilasına uğramıştır. On Bin Cin Vebası yayılırken bu varlıkların gizemini çözen Kral Süleyman, Taftâni tarihini kökten değiştirir. Bilge Kral, cin ve ifrit doğasını belirli bir sistematiğe oturtur. Sihir kullanıcılarının da yardımıyla M.Ö. 930’da binlerce cin, binlerce sihirli cismin içine hapsedilir ve bu veba sona erer.

Dokumacıların (Taftâni’nin diğer bir lakabı) etki alanı Saba krallığı zamanında yayılır. Sonraki yüzyıllarda Pers ve Ahameniş İmparatorluklarının satraplıklarında güçlenirler. M.Ö. 490-250 arasında dört büyük kent kurarlar. Ne yazık ki Ad, Thamud, Tasm ve Jadis şehirleri, Taftâni savaş lordları arasındaki ego ve güç mücadelesi sonucu imha olur. Artık Petra ve Palmira Dokumacıların yeni merkezleridir.  Roma ve Sasani etkisinde kalan Palmira, M.S.260-273 arasında, Suriye, Filistin, Mısır ile Anadolu’nun güneydoğusunu kapsayan kısa ömürlü bir imparatorluğa başkentlik eder. M.S.267-274 arasında Roma İmparatoru Aurelianus, Hermes sihirbazlarının da desteğiyle Kraliçe Zenobya’nın ordusunu yener ve Pamira’yı ele geçirir. Şehrin yıkıma uğramasıyla Taftâni’nin de hükümdarlık çağı gerilemeye başlar. M.S.297’de diğer merkezleri Petra şehri de terkedilir.

M.S.610, Taftâni tarihinde önemli bir yıldır. Orta Doğu’da güçlenmeye başlayan Nephandi krallıklarına karşı Dokumacılar birlik olur. Uzun süren mücadelenin ardından İslam Orduları, Ahl-i Batin ve Taftâni ittifakı, nihayet M.S.756’da son İblis hükümdar El Malik El Majun İbn İblis’i defetmeyi başarır. Ancak Dokumacılar için karanlığa karşı kazanılan bu zaferi huzurlu bir dönem takip etmez. Çünkü çok tanrılı inanç ve gelenekleri hoş görüyle karşılanmamaktadır. Tek Tanrılı inançların egemen olmasıyla, Birlik felsefesini semavi dinlerle birleştiren Ahl-i Batin’le aralarındaki anlaşmazlık artar ve daha izole bir yaşamı tercih ederler. 1258’de Bağdat’ın Moğolların eline geçmesiyle de Ortadoğu’daki Taftâni gücü tamamen sona erer. Büyük Toplanmaya davet edildiklerindeyse çok azı merak edip katılır. Dokumacıların büyük bölümü diğer sihir kullanıcılarının güce olan dar bakış açıları ile sihir uygulamalarındaki fikirlerini reddeder. Kendilerini hala Ortadoğu’nun büyücü kralları zanneden Taftâni sihirbazlarının egoları, birlik olmalarını da engellediğinden yaşadıkları kayıpların farkında bile olmazlar.

19.yy’da emperyalizmin Ortadoğu’ya adım atmasıyla paradoksla tanışırlar. Birçok Dokumacı, kontrolsüz ve sınırsız sihir kullanımına bağlı olarak hayatını kaybeder. Geride kalanlarsa paradoksun az görüldüğü Sahra ile Arabistan çölleriyle İran ve Afganistan’ın içlerine çekilir. Petrolün getirdiği jeopolitik çatışmalarla istikrarsızlaşan bu coğrafyada, bazıları elde edeceği çıkara göre sık sık taraf değiştirerek, kimisi büyü ve masalların kenti Pirinç Şehri’ne (City of Brass) kaçarak ve kimisiyse modern dünya içinde kendi soyut alanlarını yaratarak varlığını sürdürmeyi başarır.  Bir grup Kâhin (Taftâni fraksiyonu) 2001 yılında, terkedildikten sonra bir vampirin kontrolüne geçen Petra’yı geri alıp kutsal şehirlerine yeniden yerleşir.

İNANILMAZ MUCİZELERİN ÖRÜCÜLERİ – TAFTÂNI

Sihir, yaradılışın örgüsüne işler. Yüksek irade ve açık bir zihin, görünmeyen dünyaların gücünü dizginleyebilir. İşte Taftâni, yeryüzünde sınırsız sihrin aktığı efsaneler çağının kontrolsüz ve küstah son temsilcisidir. Bilgileri, sayısız tanrı ve ruhsal varlıkla sarmalanmış antik Pers atalarının inançlarıyla harmanlanmıştır. Gökyüzü sarayları, görünmez kaleler, uçan halılar, sihirli lambalar, ejderhalar ve cinler gibi göz kamaştıran hazineleri bulabileceğiniz Bin Bir Gece Masallarının esas yaratıcılarıdır.

Felsefeleri iki kavramın çatışmasına yöneliktir. Bir tarafta Gerçek (Asha), diğer tarafta Sahte ve Yalan Olan (Druj) ile amansız bir mücadele içindedir. Bir Ashavanti (Dokumacıların kendileri için kullandıkları addır), Dregvant ( Druj takipçisi, statik sihri yaygınlaştırmaya çalışan statükocu zihinler) olanı yenmelidir. Ateş (atar), inançlarının sembolüdür ve gücün en saf hali olan Gerçeğe ulaşmadaki yolda, zihni arındırıp açık ve net hale getirir. Yükseliş ve Küreler gibi kavramları anlamsız bulmakla birlikte modernleşen dünyada bu felsefeye paralel bir görüş geliştirmişlerdir. Yükseliş denilen şey zaten Asha yani Gerçeğe ulaşabilmektir. Zihni bulandıracak alkol, narkotik kullanımı vb.maddelere karşıdırlar. Şiir, hem düşünsel hayatlarının hem de sihir uygulamalarının temelini oluşturur. Bu nedenle güçlerini sergilerken ya da sosyalleştikleri zaman şiir sanatını ustaca kullanırlar.

Cinlere hükmetme zanaatı, Taftâni sihrinin en ayırt edici özelliğidir. Geçmiş çağlarda kendilerini sıradan insanların koruyucusu olarak görmekteydiler ve onlara musallat olan cinleri sihirli objelere hapsetmeyi ya da hizmetkârları haline getirmeyi kendilerine görev edinmişlerdi. Engin bir nomanklatür bellekleri vardır. Bu sayede Matter küresiyle işlenmiş, su ve ateş geçirmez bir taşıyıcı içine cinleri hapsedebilir ve onlara hükmedebilirler. Taşıyıcının hacmi, cinin gücüne göre yüzük, lamba, şişe vb. küçük cisimlerden (hizmetkârlar sınıfı için), üç bin metreküplük mahzenlere (Cin sultanları için) kadar değişebilir.

Taftâni’nin bir örgütlenmesi yoktur. Örgütlenmeleri olmasa da sihre yaklaşımları nedeniyle fraksiyona benzer, zayıf bir yapılanmaları vardır. Yoğun Forces (Atash), Spirit(Menog) ve Matter(Getig) kullanımına eğilimli olanlara Zaotar, Mind(Hamestagan), Entrophy(Wizarishen) ve Time(Zurvan) kullanma eğilimde olanlara Kâhin derler. Özgürlüklerine düşkündürler. Bu yüzden Mistik Geleneklere katılmayı hiçbir zaman istememişlerdir. Sihri, kontrolsüz ve sınırsız kullanma arzuları da buna eklenince diğer tüm gruplardan farklı, kendilerine has bir kültürel yapı meydana getirmişlerdir. Bunun bedeli olan yalnızlığa karşı da tek başına yetebilmek için birçok beceriyi öğrenmeye meyillidirler. Usta-çırak ilişkisi dışında birbirleriyle yok denecek kadar az bağları vardır. Ustalar, çeşitli el sanatlarında becerikli, cesaret sahibi olanlar arasından öğrencilerini seçer. Sihir üzerine keşiflerini diğerleriyle paylaşmaktan kaçınırlar. Sadece çok özellikli durumlarda kendi içlerinde ya da diğer gruplarla ittifak kurmayı tercih ederler.

Dokumacıların aralarındaki anlaşmazlıkların çözümü genellikle sihir düellolarıdır. Çöl fırtınalarının, yıldırımların, alev toplarının, meteor yağmurlarının, cinlerin ve birçok elemental varlığın birbirine girdiği bu düelloların paradoks ve rezonans etkisi de kaçınılmazdır. Çünkü bir dokumacı için Geleneklerin tesadüflere dayalı sihir anlayışı aşağılayıcı ve küçük düşürücüdür. Sihir, en yoğun şekliyle ve doğrudan kullanılmalıdır. Fakat Teknokratik paradigmanın getirdiği zorluklar karşısında her şeyi kontrolsüz kullanacak kadar da düşüncesiz değillerdir. Onlarınki Dünya’yı sınırlara hapseden sahte, temelsiz olana, yani druja karşı isyandır. Buna bağlı olarak paradoksun etkilerini erteleyebilecek ya da azaltacak yöntemler geliştirmişlerdir. Avatarları (Fravashi-canlandıran ateş)  tıpkı kendi ilgi alanları gibi fantastik varlıklar olarak karşılarına çıkar. Monoteizme tamamen karşıdırlar. Tek tanrılı dinleri, yaratıcı güçlerini prangaya vurmak gibi görürler. Bunda Ahl-i Batin’in tutumunun da etkisi vardır. Eğer bir Taftâni, Gerçeğe ulaşma imkânının geri dönülemez bir şekilde engellendiğini düşünürse, insan topluluklarının gözü önünde büyük bir sihir becerisi sergileyerek kendisini arınma için feda eder. Buna; Pehlevice bir terim olan ve “Abis üzerindeki köprüden geçip ölüme ulaşmak” anlamına gelen chinvat derler. Birbirlerine zarar vermeden iletişim kurabilmek için katı hoşgörü kuralları barındıran, yılda iki kez Haram adını verdikleri toplantılar düzenlenir. Karakterleri  pragmatisttir. Eğer Gerçeğe ulaşma yolunda bir faydası olacaksa, kaybettikler için yazılan birkaç dize sonrası yollarına devam ederler. Nephandi geçmişten gelen en büyük düşmanlarıdır. Teknokrasiyi de Nephandiyle bir tutarlar ve ondan aynı ölçüde nefret ederler. Çağlar önce defettikleri druj ordularının Teknokratik düzenin ardına gizlendiğine inanırlar. Mistik Gelenekleri, birkaç istisna hariç zavallı, zihni bulanık ve alt seviye görürler. Taftâni, elementlerin, spiritüel varlıkların ve özelliklere cinlerin hükümdarları olarak kendilerini dev aynasında görürler.

Afganistan’ın geçit vermeyen dağlarında, İran’ın ıssız platolarında, Arabistan’ın kavurucu çöllerinde ya da Kuzey Afrika’nın altın kum tepelerinde muhteşem mucizelerini, varoluşun ilmeklerine nakşedenlerin kahkahaları hala yankılanmaktadır.

Görseller:

Edmun Dulac

Mark Jackson

Steve Prescott

Ormanın Ötesindeki Adam
WRITTEN BY

Ormanın Ötesindeki Adam

Karadeniz'de doğdu, İç Anadolu'da büyüdü, Marmara'da yaşıyor. Mesleğinin ördüğü boğucu duvarlar arasında bulduğu çatlaklardan kaçıp ya tabiata sığınıyor ya da zarları yanındaysa GM'lik yaparak nefes almaya çalışıyor. Hayatın bir gerçeği ne yazık ki her şeyin sonunda kürkçü dükkanına geri dönüyor. Fakat bir sonraki kaçış için çatlaklar araması gerektiğini unutmuyor.