Bağlantısızlar İttifakı #1: Ngoma

307

(Bu yazı dizisi 12.06.2020 – 15.07.2020 tarihleri arasında www.kayipdunya.com’da  yayımlanmıştır ve Kayıp Dünya ekibinin izni ile d12Macera sitesinde arşivlenmiştir.)

AFRİKA’NIN KISA SİHİR TARİHİ

Yukarı Mısır’da M.Ö.2600 yılından  M.S.300 yılına kadar Nübye olarak bilinen bölge, antik Mısır kültürünün etkisinde kalmış, zaman zaman Mısırlılar’ın hem düşmanı hem de dostu olmuş, kendi krallarını ve kraliçelerini piramit mezarlarına gömmek gibi birçok ritüeli uygulamış Kuşitlerce yönetilmişti. Hatta Yukarı Mısır, M.Ö. 950-650 yılları arasında Libya ve Etiyopyalı sülalelerin kontrolünde kalmıştır. Bunun mirası, Sudan şehirleri Mısır üzerinden Orta Doğu’ya açılan ticaret yolları olmuştur. Batı’nın ortaçağı yaşadığı dönemdeyse Sudan ile Afrika’nın kuzeyi arasında İslamiyet’in de etkisiyle ticari ilişkiler kurulmuştu. Diğer uçta, Avrupa-Asya ticaretinde önem taşıyan altın tozu, Batı Afrika’da çıkarılıyordu. Bu maden, kuyular ve tuz yataklarının bulunduğu bir güzergâh boyunca Sahra üzerinden taşınıyordu. Altın, Mağribî’de üretilen mallarla, tuz ve baharatla takas ediliyordu. Bu yoğun ticari ilişkiler, Timbuktu gibi kervan yolları üzerindeki kentlerin gelişimini sağladı. Mali ve Songhay gibi İslam devletleri, kıtanın içinde animizme bağlı kalmış nüfusla karışıyordu.  Mali’nin serveti ve Batı Afrika’daki kültürel kalkınmanın sembolü Mansa Musa, Mekke dönüşünde yanında Ahl-i Batin bilgilerini de getirdi. Ahl-i Batin, Timbuktu’daki Sankore medresesinde yer edindi ve karşılaştığı kültür zenginliğiyle sohanci (uyanmış sihirbaz) liderleriyle iyi ilişkiler kurdu. Songhai Krallığı onlarca sohanci ve yüzlerce sorkonun (aydınlanmamış büyücü, hedge magician)  bulunduğu merkezdi. Mali ve Songhai krallıklarının dini ve etnik sebeplerden dağılması, Timbuktu’dan sonra Batı Afrika’daki en önemli ticaret merkezi Gao’nun da gerilemesi buradaki sohanci ve sorko etkisini de azalttı. Biraz daha güneyde, günümüzdeki Nijerya, Benin ve Togo’yu kapsayan topraklar büyük kabilelerce idare ediliyordu. Buradaki gizemlerin seyyahları Uzoma ve diğer sihir gruplarını ise bambaşka bir kader bekliyordu.

Orta Afrika’da geldiğimizde,  kuzeyinde ormanlar, batıda Kongo Irmağı’nın havzası, güneyde çöllerle çevrili savanlık bölge, başka Afrika krallıklarına ev sahipliği yapıyordu. Tarım, bakır ve demir yatakları, Lualaba vadisindeki bu krallıkların iktisadi temelini oluşturuyordu. Zambezi Nehri’nin güneyindeyse Bantu dilleri konuşan halkların yaşadığı başka uygarlıklar hüküm sürüyor, altın, fildişi ve kıymetli diğer maden ticaretine dayalı bir gelişim gösteriyorlardı. Batı Afrika’nın gerileyişiyle kültür ve sihrin yeni merkezi Zimbabwe krallıkları oldu. Sihir bu verimli topraklarda gelişti. Mistikler, şamanlar, ritüelist sihirbazlar, büyücü doktorlar, animist kökenli çeşitli inançların rahipleri ve şifacılar ile pek sevilmeyen cadılar, Zimbabwe düzlüklerinde çoğaldı. Burada iki önemli grup; Madzimbabwe ve Ngoma 14.yy ortalarında Kalahari çölünü işgal eden ve buradaki elemental güçleri kontrolsüzce serbest bırakan Maraudlara karşı birlikte mücadele etti. Liderleri Toz Cadısı (Dust Witch) ve diğer Maraudları Zimbabwe ovalarından defetmeyi başardılar. Bu işbirliği ile başlayan barışçıl ortam 1420’deki veba salgınına kadar devam etti. Salgın, Zimbabwe krallıklarını boş topraklara çevirdi. İki taraf da bu salgın yılı yüzünden birbirini suçladı ve kabile çatışmaları da başlayınca Kral Kola’a Ti, iki grup arasında kesin sınırları çizdi. Madzimbabwe kırsalda bulunacak, krallık şehirlerindeyse Ngoma kalacaktı. Bu karar beraberinde ateşkes getirdi. Sonraki yıllarda pek çok şaman ve mistik, hayalet benizli insanların uğursuzluklarıyla geleceğine dair rüyalar görmeye ve kehanetlerde bulunmaya başladı. Bu dönemde tohumları yeni atılmış Dreamspeaker geleneğinin liderliğini üstlenen mistik eşlerde Niaoba, vatanındaki özel insanları Büyük Toplanma’ya davet etmek ve katılmalarına ikna etmek için ülkesine döndü. Ngoma, Madzimbabwe ve diğer tüm şaman ve kabile büyücülerini  çağırması için babası Kola’a Ti’den yardım istedi. Bu çağrıya olumlu yanıt veren birçok kişi oldu. Fakat çoğunluğu ön yargılı Avrupalı sihirbazların oluşturduğu bu toplantıda, aralarındaki husumetten dolayı Ngoma ve Madzimbabwe ayrı cephelerde yer aldı. Madzimbabwe, Thanatonic sihirbazlarla güçlü bağlar kurdu ve ilerleyen yıllarda Euthanatos geleneğinin belkemiği gruplarından biri oldu. Ngoma ise kendi halk ve kültürlerine zıt olanların kurduğu bu birliğin kararlarına uymayacağını belirtti, ayrı bir gelenek olmak yerine Dreamspeaker geleneğine katılma teklifini reddedip kendi yoluna gitmeyi tercih etti.

Afrika krallıkları, bir reisin yönetiminde birleşen köyler, reisliklerin de bir araya gelmesiyle oluşan büyük ailelerde kutsal kan bağına dayalı bir aristokrasiye sahiptir. Bu kabile birliklerinin altın, tuz gibi değerli kaynakların taşındığı ticaret yollarını ele geçirmesiyle bir devlet doğuyor, bu devlete bağlı köylerden gelen haraç, zenginliğin kaynağı oluşturuyordu. Fakat dil, din, kültürel ve coğrafi çeşitliliğin fazla olduğu Afrika’da devletlerin genişlemesi kısa bir süre sonra birliğini kaybederek dağılmayla sona eriyordu. Bundan en fazla kar sağlayan sömürgecilik akımı oldu. Zimbabwe düzlüklerinde, mistiklerin gördüğü soluk tenli düşman, sömürgeciler olarak karşılarına çıktı.

1760-1830 yılları arasında sömürgecilik zirveye ulaştı. On iki milyon insanın köle ticaretiyle alıkonulması tüm kıtanın demografik, kültürel ve ekonomik yapısını altüst etti. 1776’da Kuzey Amerika’da, 1808’de Latin Amerika’da sömürge faaliyetlerinin sona ermesiyle Avrupalı devletlerin Afrika’da kalıcı toprak edinme mücadelesi başladı. Osmanlı devletinin zayıf düşmesiyle Kuzey Afrika’dan içerilere doğru tüm kıta, tamamen emperyalist rekabetin sahası haline geldi. Batı Afrika’da Portekizli kâşiflerle başlayan bu rekabeti diğerleri takip etti. İspanya, Fransa ve İtalya Kuzey Afrika’yla ilgileniyordu. İngiltere ve Hollanda 18.yy’lın ikinci yarısından itibaren Güney Afrika’da yer edindi. Her Avrupalı büyük güç, rakibinden önce kıtanın iç bölgelerinde bayrağını dikmek istiyordu. Afrika birçok kez sömürgecilere direndiyse de başarısızlığa uğradı. Fakat bu girişimler aynı zamanda günümüzün ulusal nitelikli modern başkaldırılarının temelini de hazırladı. Bu süreç, Mistik Gelenekler meclisinde de tartışmalara ve birlik içerisinde kırılmalara neden oluyor, diğer taraftan değişen dünya düzeni, Order of Reason olarak başlayan akımın Teknokrasi adıyla yükselişine şahit oluyordu.

Afrika kıtası geleneklerin yoğun olduğu bir kıtadır. Teknokrasi, halkların geleneksel sihir kültürüne olan inancı sebebiyle teknolojik mucizelerinin çalışmadığını fark ettiğinden beri büyük şehirlerde etkili olmaya çabalamaktadır. Fakat bu girişimin zor olduğu ortadadır. Özellikle küçük, izole köylerde ve göçebe kültürlerde sihir (True Magic) ile büyü (Hedge Magic), doğaüstü kavramlar şeklinde algılanmak yerine yaşantının bir parçası olarak kabul edilir.

GÖLGEDEKİ MİSTİKLER-NGOMA

Yazının bulunmadığı, dolayısıyla sözün bağlayıcı olduğu toplumların sözlü geleneği, Afrika’nın gizemli krallıklarının önemli bir unsurudur. Sözlü gelenek; özlü sözlerden, hükümdarlık veya halk geleneklerine ve göçlerin öyküsüne kadar uzanan geniş alanı kapsar. Bu mirası günümüze taşıyanlar ise geleneklere sahip çıkan tarihçi, şair ve savaşçı olan gezgin sanatçı ve bilginlerdir. Size anlatacağım, o bilgelerden Orta Afrika’nın, Zimbabwe Düzlüklerinin Büyücü-Rahipleri Ngoma’nın (ya da Ngo-Ami) öyküsüdür.

Kökenleri antik Nübye krallıkları ve Mısır’a dayanır. Fakat Pers, Roma ve İslam egemenliği onları Nübye’nin ilerisine göç etmeye zorlar. Avrupa karanlık çağını yaşarken Afrika krallıklarında altın çağlarını yaşarlar.

Ngoma’ya göre Dünyanın gizemleri keşfedilmek için vardır ve bir Ngoma, ruhlara tercümanlık ederek evrenin büyük bilmecelerini çözmeye çalışır. Bazısı astrolojik öngörü ve jeomansiyle (toprak ve yer şekillerini taş kullanarak yorumlandığı fal bakma yöntemi) fenomenlerine odaklanır. Kimisi de rüya âlemine geçerek uzak diyarlara seyahat eder. Geçmişte danışman, şifacı, mimar, filozof, öğretmen ve din adamı olarak kabile önderlerine hizmet ederlerdi. Bilgileri, Avrupadaki en iyi sihirbazlarla boy ölçüşebilecek seviyedeydi. Dünyevi toplumdaki etkileri, materyalist yaklaşımları, kırsaldaki Madzimbabwe ile aralarında huzursuzluk yaratıyordu. Soluk derililerin gelişine dair öngörülerden önce Ngoma, Etiyopya ve kuzey Afrika’da Avrupalı sihirbazlarla karşılaşmıştı. Büyük Toplanmaya davet edildikleri zaman bilgilerini paylaşmak için daveti kabul ettiler. Ne yazık ki kırılmaz önyargılar gerçek anlayışın önünde engeldi. Solificati ve Hermetik Düzen ile iyi ilişkiler kursalar da toplantı önderlerinin onları ayrı bir gelenek yerine Dreamspeaker geleneğine dâhil olma kararını tanımadılar ve Geleneklere olan desteklerini geri çektiler. Bu çekilme 16. yüzyıldaki sömürgeci işgalinde Ngoma’yı yalnız bıraktı. Ngoma, işgalcilerle gelen Daedalan loncalarının toplu tahribatına tek başına karşı koyabilecek güçte değildi. Köle tacirlerinden kurtulmak için Afrika’nın derinliklerine kaçtılar. Şehirlerinin, okullarının, topraklarının savaş ve hastalıklarla yok edildiklerine tanık oldular. Gelenekler, Ngoma’nın sömürge döneminde ortadan kalktığını düşünürken onlar gizlenmeyi başardı. Bu kıyımdan hayatta kalanlar, bilgiyi korumak için bir araya gelip örgütlenmeye başladı. Atalarından kalan öğretileri, modern dünyanın entelektüel düşünce tarzıyla bir araya getirip ayakta kaldılar. Günümüzde dünyanın birçok yerinde bir ailenin doktor, bilim insanı, astrofizikçi, politikacı, mimar, finansçı bireyleri olarak varlıklarını devam ettiriyorlar.

Yaratma gücünün tanrılardan insan evlatlarına bir hediye olduğu felsefeleridir. Herkes bu hediyenin nasıl kullanacağını bilemez. İşte burada büyücü-rahiplerin görevi sihri kullanmayı öğrenip tanrıların ve ataların niyetlerini insanlara iletebilmektir. Evrenin sırlarını anlamak için yıldızlara bakar, gizemleri ortaya çıkarmak için toprağa dokunurlar. Rüyalarda atalarının diyarlarında yürürler ve onların bilgeliklerini öğrenirler.

Ngoma, sihrini icra edebilmek için çok çeşitli teknikler kullanır. Ritüel bilgileri Hermes Geneği kadar ayrıntılı ve karmaşıktır. Geçmişte bireysel çalışmayı tercih etmekle birlikte kimi zaman kolektif güç için bir araya geldikleri de olur. Günümüzde daha organize bir yapıları vardır. Her biri sihirde kullanılan belirli bir tekniğe yönelir (astroloji, jeomansi, ruh çağırma, Nübye gizemciliği gibi). Öngörü de eğitimlerinin bir parçasıdır ama bu yetenekte Madzimbabwe gibi çok uzaklara gitme istekleri yoktur. Birçok sanatta ustalaşabilen büyükler (kitjito), genç çıraklar(kuwaneko) edinerek katı bir usta-çırak ilişkisiyle bildiklerini yeni nesillere aktarır. Ufungoto (Ruhların Lisanı)’nı konuşmayı öğrenmek eğitimlerinin önemli bir parçasıdır. Öğrenciler, birden fazla usta tarafından eğitilebilir. Sihir gücü olmayan ama yetenekli ve zeki olan öğrencilerse diğerlerine asistanlık, yoldaşlık eder. Kendi aralarında uyuşmazlıklar nadiren yaşanır. Anlaşmazlıklar, büyükler arasında karara bağlanarak çözülür. Sürgün ve dışlanma ciddi bir cezalandırmadır. Astral ruhlar çalışmalarına ilham verse de avatarları sık sık atalarının ruhları olarak onlara yok gösterir. Life, Mind, Prime ve Spirit etkilendikleri kürelerdir.

Görseller:

Angus McBride

Mark Jackson-Sorcerer’s Crusade

Steve Prescott

Ormanın Ötesindeki Adam
WRITTEN BY

Ormanın Ötesindeki Adam

Karadeniz'de doğdu, İç Anadolu'da büyüdü, Marmara'da yaşıyor. Mesleğinin ördüğü boğucu duvarlar arasında bulduğu çatlaklardan kaçıp ya tabiata sığınıyor ya da zarları yanındaysa GM'lik yaparak nefes almaya çalışıyor. Hayatın bir gerçeği ne yazık ki her şeyin sonunda kürkçü dükkanına geri dönüyor. Fakat bir sonraki kaçış için çatlaklar araması gerektiğini unutmuyor.